Kurtuluş Savaşı sonrasında eğitim ve öğretim birliği politikasının esas alınması ve bireyin toplumsallaştırması hedeflenmiştir.
1453’te İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet Han şehirde yaptığı ilk icraat bugün de İstanbul Üniversitesi’nin temeli sayılan 1321 tarihli Roma Üniversitesi Sahn-ı Seman Medresesi’ne dönüştürmüştür. Ancak zaman içinde Osmanlı’da fen bilimlerinin gerilediğini, eğitimin donuklaştığı, tekrardan ibaret kaldığı ve iman tazelemeye dönüştüğü görülmektedir. III. Murat Han döneminde yapılan gözlem evi dinen suç sayılmasından ötürü yıkılmış, uçuş talimleri yapan Hazerfen Çelebi ise Fizan’a sürülmüştür. Veba salgını gibi hastalıklarda ve savaşlarda neredeyse yalnızca dualardan medet umulur hale gelinmiştir.
Tanzimat Devrimi’yle birlikte alt yapı tamamlanmadan Batı’nın üst yapı kurumları alınmış ve nihayetinde üç tür eğitim sistemi türemiştir. Bunlar; medreseler, laik okullar ve yabancı okullar. Olayın vehametinin farkında olan Mustafa Kemal Paşa, 16 Temmuz 1921’de eğitim kurultayını toplamış, Misak-ı Milli çizgisinde laik ve bilimsel eğitim anlayışının temelini atmış ve bunu da 3 Mart 1924 tarihinde hayata geçirmiştir.
Anadolu Devrimi’nin sonucu olarak Cumhuriyet, kulu yurttaşlaştırmış, ümmeti de uluslaştırmıştır. Türk OcaklarıHalk Evleri’ne dönüştürülerek, 1952 yılına kadar dokuz dalda hizmet vermiştir. Ki, Cumhuriyet’e giden yolda Türk Ocakları’nın etkisi yadsınamaz. Bu dokuz dal; Türk Dili ve Edebiyatı, güzel sanatlar, temsil kolu, spor kolu, halk derslikleri, kütüphanecilik, köycülük, tarih ve müze kolu, sosyal tanıtım kolu.
Karamanoğlu Mehmet Bey, resmi dili Farsça olan Selçuklular’a rağmen 13 Mayıs 1277 tarihindeki fermanında; “ Şimden gerü hiç kimesne kapuda, divanda, dergahda, bergahda, mecliste, meydanda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye” buyurmuştur. Ünlü sosyolog Ziya Gökalp de, vatanı Türk Dili’nin konuşulduğu yer olarak işaret etmiştir.
Ali Şir Nevai, Türkçe’nin güzelliğini ortaya çıkarmış, Yahya Kemal Beyatlı’nın “Türkçe ağzımda ana sütüdür” dizesine hitaben Atatürk de, “ulus olmanın temel direği dildir”sözlerini vurgulamıştır.
1940’da dünya klasikleri, Ak Kitaplar adıyla Türkçe’ye çevrilerek, Türk gençliğinin ufku açılmıştır.
Dil, toplumun aynası olup, kitap ekmeğe eşdeğerdir.